ÖP BENİ HAYDAR

 ÖP BENİ HAYDAR

Ekl. Tarihi:

- Güncel. Tarihi:

"cellat uyandı yatağında bir gece "tanrım" dedi, "bu ne zor bilmece" öldükce çoğalıyor adamlar ben tükenmekteyim öldürdükce"
 
"cellat uyandı yatağında bir gece
"tanrım" dedi, "bu ne zor bilmece"
öldükce çoğalıyor adamlar
ben tükenmekteyim öldürdükce"

Kenan Evrenin ‘bitaraf olduğumuzu göstermek için bir sağdan bir soldan astık' diyerek bahsettiği dönemde Diyarbakırda neler  yaşandı?

12 EYLÜL 1980 Darbesi  Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin Türkiye Cumhuriyeti  yönetimine 3. açık müdahalesidir. Darbeciler amaçlarına ulaşarak sivil iktidarı sonlandırmış ve zor geçecek darbe dönemi böylece başlamış olur.

Müdahale sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Süleyman Demirel'in Başbakan olduğu hükûmetin faaliyetine son verildi, parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, ülkenin her yerinde sıkıyönetim ilan edildi, yurt dışına çıkışlar yasaklandı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren devlet başkanı oldu.

Darbe sonrası; resmî rakamlara göre 650.000 kişi gözaltına alındı, 230.000 kişi askerî mahkemelerce yargılandı, cezaevlerinde ise işkence sonucu 171 kişi olmak üzere yaklaşık 300 kişi hayatını kaybetti, 50 kişi idam edildi, 1.683.000 kişi ise fişlendi.

650.000 Kişiden Diyarbakır 5 nolu askeri cezaevine yolu düşenler yaşanabilecek en kötü, akıl almaz işkencelerce bu dünyanın cehennemini yaşayacaklarından habersizlerdi.  

İşkenceci ithamıyla,  başlıca ve en bilinen isim Esat Oktay Yıldırandır. Yıldıranın eşi ve iki oğlu olarak 4 kişilik çekirdek bir ailedir. Türk subayıdır.  1974 Kıbrıs savaşında esir Rumların yattığı cezaevinde psifikasyon müdürü olarak görev yapan biriydi.  Kesin olmayan bilgilere göre Kıbrıs Savaşında Kemal Yamak ile birlikte,  hapishaneler sorumluluğu yapmış, savaşta tutsak düşen Rum'lara zulüm yaparak uzmanlaşmıştı. 80 Darbesinden sonrası Diyarbakır cezaevinde görev almıştır.

    The Times gazetesi tarafından "Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi” içerinde Diyarbakır cezaevi   5. sıraya yerleşti .

    Cezaevinde kalanlar ölümü kurtuluş olarak görüyorlardı. 34 mahkûm kendi hayatına son verdi.

    Cezaevinde işkenceci gardiyanların elindeki kalın yuvarlak sopalarda "Beni Öp Haydar" yazması nasıl bir dönemin başladığının da işaretidir.
Peki o dönem  hapishanede hangi işkenceler uygulandı?
İşkence görmüş bazı mahkumlar anlatıyor;
 
  • Abdullah Delibalta: Yanında kocaman bir kurt köpeği vardı. Adı Co. Ben sizin komutanınızım. Çok iyi geçineceğiz dedi. Ezberlememiz gereken 32 marş vardı. İstiklal Marşı, Mehter, Harbiye, Türkiyem vs. . Çok yaşlı olanlar, Türkçe bilmeyenler ezberleyemez ve çok dayak yerlerdi. Hiç unutamadığım bir gün var. O gün koğuş kapısı açıldı ve içeri 9-10 asker girdi. Başlarında Esat Oktay Yıldıran vardı. Sayım düzeni al ve ardından da soyun  dediler.
 
Aralarnda Karabela dediğimiz bir tim komutan vardı. Bir de Laz dediğimiz biri. Hepsinin elinde kalas vardı. Sonra Ali Sarıbaln, Hasan Çakır'ın ve Celal Türkmenoğlunun isimlerini okudular. Celal mahkemedeydi o gün, kurtuldu. Ali Sarıbal ve Hasan Çakır'ı ortaya alarak kalaslarla 15 dakika boyunca dövdüler. Biz esas duruşta duruyorduk. Hiç bir şey yapamıyorduk. İşleri bittiğinde Ali Sarbal'ın boğazından hırıltılar geliyordu. Biraz sonra askerler gelip götürdüler. Ali o gün öldü. Hasan Çakır'ın durumu da çok ağırdı. Ama o iyileşti. Sonradan öğrendik ki, bir süre önce bizim koğuşa getirilen birkaç kaçakçı onlar için komutanlarımıza küfrettiler demişler. O dayağın ve Ali'nin ölümü bu yüzdendi. Havalandırmaya birkaç kişiyi çıkarırlar, rögar kapağını açar, oradan sarkıtırlardı. Komaya sokana kadar döverlerdi. Orada yaşananları ne kadar anlatırsak anlatalım eksik kalır. 24 saat işkence yapılırdı. Her sabah susuz tıraş olmak zorundaydık. Gece girerlerdi içeriye ve dayak düzeni  al derlerdi. Fare yedirirlerdi. içeri giriş, çıkış, yemek hepsi dayak ve işkence demekti. Çok çirkin şeyler yaparlardı. Yakalanan bir arkadaş eğer içerden birinin adını verirse gelip içerden onu alırdı polis. Biz, keşke bir arkadaş yakalansa da ismimizi verse derdik. Çünkü polisteki işkenceyle, buradaki işkence kıyaslanamazdı. Ve biz cezaevinden çıktığımızda tanınmaz halde olurduk. Herkese komutanım demek zorundaydık. Köpeği Co'ya bile. Görüşe ve duşa gitmek tam bir işkenceye dönüştürülürdü. Esat Oktay Yıldıran, insandan ziyade bir yaratığa benzerdi. Çok çirkin bir adamdı. Nazileri aratmayacak işkence yöntemlerini bilirdi. İşin doğrusu o öldürüldüğünde ben sabaha kadar rakı içip, halay çektim. Çok sevindim onun ölüm haberine.
 
  • Haşim demir: 12 Eylül ile işkence sözcükleri yan yana geldiğinde ilk akla gelen yerlerden biri Diyarbakır Cezaevi.  Orası 12 Eylül darbesinden önce planlı olarak Kürt hareketinin tasfiyesi (buna fiziki tasfiye, yada yok etme de dahil ) amaçlı kullanılan bir özel cezaeviydi. 12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra Milli Güvenlik Konseyinin emri ile sistematik işkencelerin uygulandığı bir merkeze dönüştürüldü. Korgeneral  Kemal  Yamak ve Cezaevi Müdürü Binbaşı Alaattin Bayar, Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran ve Üsteğmen Ali Osman Yıldırım özel eğitim almış kişilerdi. Bu ekibe o zaman Diyarbakır emniyetinde siyasi polis müdürü, son yılarda Emniyet genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Vekili Bülent Orakoğlu da yardım ediyordu. İşkencelere bizzat katılırdı bunlar.  Saygon zindanlarında, Nazi Almanyasının toplama kamplarında, evin hapishanesinde uygulanmayan işkence yöntemleri  burada denendi. Hiç bilmediğimiz 500mglık iğnelerle omuriliğimize ilaçlar zerk ediliyordu. Üç gün kendimizden geçiyorduk. Tek kişilik bir hücreye 50-60 kişi konuluyorduk. Yemek ve su verilmiyordu. Dışkı yedirilme, diş macunu, tütün, mintaks deterjan, hamam böceği, fare, kurbağa, solucan yutturma artık olağan hale getirilmişti. Bir hafta boyunca belimize kadar fosseptik(lağım çukuru) tutuluyorduk. Vücudumuzda mantar büyüklüğünde yaralar çıkıyordu. Bu uygulamalarda kusanların kusmukları zorla bir başkasına yediriliyordu. Plastik ve naylon türü maddeler yakılarak vücudumuzun değişik yerlerine damlatılıyor, el ve ayak parmaklarının arasına kağıt konularak yakılıyordu. Yemeklere dışkı, kum ve idrar karıştırılıyordu. Kol ve bacak kırma sık sık yapılıyordu. Ayakta bekletme, su içinde yatırma, tecavüz,  jopla tecavüz alçakça uygulanıyordu. Tutsaklar birbirlerine tecavüze zorlanıyordu. Eller ve avuçlar jopla parçalanıyordu. Üzerimizde beşe on kalaslar kırılıyordu. Hücre kısmında bulunan rutubetli kör hücrelere atılıyorduk ve burada zatürreeye veya tüberküloza yakalanıyorduk. Erkekler çırılçıplak soyularak kadınlar koğuşuna götürülüp, teşhir ediliyordu. Kadın arkadaşlarımıza da aynı yöntemler uygulanıyordu. Bu uygulamalara kadın arkadaşlar kahramanca direniyordu.
Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, acımasız, ırkçı, Türk-İslam sentezini ideolojik olarak benimsemiş, Nazi artığı biriydi. Mossad  ve İngiliz istihbaratının kamplarında eğitim aldığını bizzat kendisi söylüyordu. Devrimci örgütlerle ilgili geniş bir bilgiye sahipti. Hangi gün hangi işkence türlerinin etkili olacağını iyi kestirirdi. İşkenceyi aylara yayardı. Psikolojik olarak teslim alınan bir önderin cezaevi ses sistemi aracılığı ile teslimiyet çağrısı yapmasının etkisini iyi kestirir, bunu sıkça yapardı. Buradan çıkışın olmadığınıska tekrarlardı. Aşağılık komplesine sahipti. Sistematik işkenceler sırasında kahkaha atardı. Uyuşturucu kullanırdı. Bunu işkenceci ekipte de serbestleştirmişti. İtirafçılar aracılığı ile her koğuşta ajan çalışması yapardı. Kan kusuncaya kadar işkence yaptılar. İdrarımızdan kan geliyordu. Kışın çırılçıplak kara gömülürdük. Dayak nedeniyle TKP- ML TİKKO davasından tutuklu Medet Özbadem ve Ali Sarıbal hayatını kaybetti. Üsteğmen Ali Osman Yıldırımn ismi yapt ikencelerden dolay Doktor Mengeleolarak anlyordu. O Krdistan i Partisi Genel Sekreteri Necmettin Bykkanatn ldrlmesinde bizzat yer aldı. 1982 yılında 80 gün süren ölüm orucunda yaşamını yitiren Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş hücrelerinde ölmeden önce vücutları  fareler  tarafında parçalanmıştı. Bedenlerini ateşe veren dörtlerin ölümleri Esat Oktay tarafından tüp patladı 4 mahkum öldü olarak basına verilmişti.
…Erdal İmrek…
 
  • Hasan Hayri Aslan: O ceza evinde 10 yıl kalmıştır. Yazdığı "Diyarbakır 5 no'lu cehenneminde ölümden de öte” kitapta HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın babasının nasıl öldürüldüğü, işkencede öldürülen tutuklular, radyasyonlu çayların mahkumlara nasıl içirildiği anlatılıyor. Kitapta ayrıca Sakine Cansız'ın öldürülmesi ile ilgili bir anı anlatılırken, terör örgütü PKK'nın Musa Anter'den tehditle 5 milyon istediği iddiası da yer alıyor.
 
Tutuklulara "Her hücre bir fare yakalayacak" komutu verilir; yakalayamayanlara dayak, falaka vardır. Yakalayanlara ise fare yedirilir. Revire sağlam giden, hasta gelir...

24 Şubat 1981'de Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'ın İç Güvenlik Amirliği'ne başlamasıyla işkence had safhaya ulaşır. Aynı koğuşta kalan Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyakve Mahmut Zengin ise işkenceye karşı 18 Mayıs'ta kendilerini  yakarlar.

Kitabın yazarı olan Hasan Hayri Aslan bu dönemi şu sözlerle anlatır: "Ramazan ayıdır, Bedii Tan oruç tutuyor. Cezaevi idaresi onun oruç tuttuğunu öğrenince Bedii Tan'a önce ağır işkenceler yapar, ardından da havalandırmadaki rögar kapağını açtırarak pislik yedirirler. Bundan dolayı ishal olur ve kaptığı basil parazitlerden hastalanır ve tamamen harap düşer. Gardiyanlar, zorla yataktan kaldırır ve döverler, düşer, tekrar kalkar, bu kez gardiyanlardan biri tekvando gösterisiyle göğsüne vurduğu tekme ile kafa üstü yere düşer. Yerde karnına basarak bağırsaklarını ve diğer iç organlarını patlatırlar, ölür... Ölümünden sonra koğuşa gelen bir hakim  yüzbaşı ile bir asteğmen 'Bedii Tan, koğuşa gelmeden önce ishale yakalanmıştı. Bağırsak enfeksiyonundan dolayı öldü' diye koğuştaki mahkumlara ifade imzalatırlar.

Hasan Hayri Aslan, Çernobil Nükleer Faciası'nın yaşandığı günlerde bidonla günlük bol miktarda koğuşlara çay verilmeye başlandığını belirtir.

Esat Oktay Yıldıran'ın köpeğine her gün kuzu eti yedirirdi!

Hasan Hayri Aslan, kitabında Diyarbakır zindanında kadın mahkum Nuran Çamlı Maraşlı'nın kaleme aldığı bir yazıyı da paylaşır. Orada Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'ın köpeği 'Co' ile ilgili ilginç bilgiler yer alır. Nuran Çamlı Maraşlı o dönemi şu sözlerle ifade eder: "Esat Oktay'ın 'Kızım' dediği Co isimli köpeğini biz kadın tutsaklar besliyorduk. Sabah yemeği için bizim hücreye getirirdi. Her sabah yeni kesilmiş iki kilo yağsız kuzu eti, bazen de dalak, ciğer yediriyorduk. Gardiyan her akşam köpeğe kan içirdiğini söylüyordu. Biz karnını doyurduktan sonra erkek arkadaşların üzerine saldırtmak için diğer koğuşlara götürüyorlardı."
 
  • Bülent Arınç'ın katıldığı bir televizyon programı sonrası gündem olan *Gültan Kışanak, Türk gazeteci ve siyasetçidir. 80 ihtilali sonrası bu dünyanın cehennemi olan Diyarbakır cezaevine giren Kışanak konuyla alakalı kendisini arayan Ahmet Hakan'a şunları söyledi; "Size sadece şu kadarını anlatayım: Cezaevi Müdürü Binbaşı Esat Oktay Yıldıran vardı... Bir gün bizim kadınlar koğuşuna girdi... Herkes ayağa kalktı, ben kalkmadım... Sırf içeri girdiğinde ayağa kalkmadım diye, sırf bu gerekçeyle beni köpeği Co'nun kulübesine tıktırdı. Köpeğinin bile kalmak istemediği, pislik içinde, küçücük bir kulübeydi bu... Bir gün değil, iki gün değil, bir ay değil, iki ay değil, tam altı ay orada kaldım. Nefes almanın bile zor olduğu o kulübede bana her gün dayak attılar, her gün işkence yaptılar.
 
Kesin olmayan bilgiye göre; Cezaevine geldiği ilk günün şafağında 35. koğuş olarak bilinen hücre bölümlerinde kendisini şöyle tanıştırmıştı: "beni dinle, ben Esat Oktay Yıldıran, ben buraya direkt Genel Kurmay başkanının emriyle buraya geldim, seninle burada 4 yıl kalacağım. Ben Kıbrıs'ta Rum çocuğunu kesmiş, babasının karşısında kanını içmiş adamım" demiştir. Esat Oktay işkence konusunda uzman bir adamdı ve yöntemleri çok şaşırtıcıydı. Örneğin size tahliye olduğunuza dair müjde verirdi, siz büyük bir sevinçle koridora çıkardınız ve o arada sizi öldürtürdü. Size turp verilmesini isterdi ama turp sopa demekti. Sizi sıcak suyu olan banyoya yollardı ama kendinizi boklu suyun içinde bulurdunuz.

PKK'nın, 12 Eylül askeri darbesi ve Diyarbakır Cezaevi'nde yaşatılan insanlık dışı muamelelerin bir sonucu olarak geliştiğini öne süren *Bayram Bozyel "Orada yaşatılan işkenceler, unutulacak gibi değil. PKK'nın birçok kadrosu orada hayatını kaybetti, büyük işkencelerden geçtiler. Hapisten çıktıktan sonra da Bu  hareket büyüdü" diye de ekliyor.

   Peki Esat Oktay Yıldıran'a ne oldu?

22 Ekim 1988de İstanbul Kısıklı da bindiği belediye otobüsünde öldürülüyor. Olay şöyle gerçekleşiyor: Otobüsün içinden bir adam fırlıyor, "Diyarbakır Cezaevi mağdurlarının ve ölüm orucunda ölen Laz Kemal'in selamları var” diyerek silahını çekip Esat Oktay'ın kafasına üç kurşun sıkıyor. Yıldıran orada can veriyor.

Komisyon raporunda Diyarbakır Cezaevi'nde 12 Eylül 1980 darbesinden sonra işlenen insanlık suçuyla ilgili olarak sorumlu ve suçlu olduğu iddia edilen isimler şöyle:

*Org. Kenan Evren, Org. Nurettin Ersin, Org.Tahsin Şahinkaya, Org. Nejat Tümer, Org. Sedat Celasun, Org. Kemal Yamak (7. Kol.Kom. sonra Cumhurbaşkanlığı/ başdanışmanı), Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran (Cezaevi İç Güvenlik amiri, öldürüldü), Başçavuş Mevlüt ... (Cezaevi İç Güvenlik amiri), Yüzbaşı Abdurrahman Kahraman (Cezaevi İç Güvenlik amiri), Dr. Orhan Özcanlı (Tutuklular arasında "Mengele” lakabıyla "ünlü”, Ankara Sevgi Hastanesi'nin sahibi / Sevgi Holding Yön. Kur. Bşk.), Binbaşı Lütfi Bayar (Cezaevi müd.), Binbaşı Birol Şen (Cezaevi müd.), Hâkim Binbaşı Ahmet Beyazıt (7. Kol. Adli Müş.), Hâkim Yüzbaşı Turgut  Arıbol (7. Kol. Adli Müş.), Hâkim Binbaşı Emrullan Kaya (Mahkeme başkanı, Ankara'da avukat), Askeri Savcı Bülent Cahit Aydoğan (Avukat), Askeri Savcı Yüzbaşı Turgay Çağlar, Hâkim Yüzbaşı Oktay Yüksel, Sivil Hâkim Niyazi Erdoğan, Hâkim Binbaşı Kamil Kavi (Mahkeme baş.), Hâkim Nihat Beyhan Özyurt, Hâkim Yüzbaşı Celalettin Çelik.*
 
Anayasa'da yapılan değişiklik uyarınca 12 Eylül 1980 darbesinden 34 yıl sonra 4 Nisan 2012'de özel yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı ve darbeyi düzenleyenler arasında hayatta olanlardan dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın yargılanmasına başlandı ..

            Mahkeme heyetinin, "Kamuoyunda bilinen şekliyle ‘Adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astık.' cümlesi size mi ait?” sorusuna ise Evren, "Evet söyledim” yanıtını verdi. Heyetin, "Ne amaçla söylediniz? Adam asma eylemi bu kadar basite indirgenebilir mi?” demesi üzerine ise Evren, "Bitaraf olduğumuzu göstermek için yaptık. Sağ-sol demesinler diye taraf olmadığımızı göstermek için bir sağdan bir soldan, bir sağdan bir soldan, bir sağdan bir soldan.” dedi. Evren'in bu açıklaması salonda tepkilere de neden oldu. Bazı müdahiller, "Aferin size, insanları asıp şimdi de karşımızda övünerek anlatıyorsunuz” diye çıkışması üzerine mahkeme heyeti müdahale etti…
 
Çeşitli web sitelerinden derlenmiştir.
EEB

Son dakika gelişmelerden anında haberdar olmak için WhatsApp haber grubumuza katılabilirsiniz. WhatsApp haber kanalımız için tıklayınız!

Yorum Yap

Önemli Not: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan ilgihaber.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Bu habere henüz yorum yapılmadı. İlk yorumu siz yapın!
X
Yorum Yazma Sözleşmesi
“Sayfamızın takipçileri suç teşkil edecek, yasal olarak takip gerektirecek,hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, müstehcen, toplumca genel olarak kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir yorumu bu web sitesinin hiçbir sayfasında paylaşamazlar. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderen takipçiye aittir. ilgihaber.com'a yapılan yorumlar arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Konhaber başta yukarıda sayılan hususlar olmaz üzere kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen yorum yapan takipçilerine ait ip bilgilerini ve yapmış olduğu yorumları paylaşabileceğini beyan eder ”