
"ÇİFTLERİMİZE DESTEKLERİMİZ OLUYOR”
Vakıf olarak faaliyette oldukları alanlar hakkında bilgi veren Mustafa ÖZDEMİR; "Evlendirme dışında ilmi çalışmalarla ilgili faaliyetlerimiz de vardır. Özellikle aile bilincine katkıda bulunmayı ve aileyi korumayı hedefleyen, sorunları ele alan sempozyum, panel, çalıştay, konferans gibi etkinliklerimiz var.
Yayımladığımız kitaplardan bazısı 200.000 adede yaklaştı. Bunun yanında 40. sayısını hazırlamakta olduğumuz, yılda iki kez yayımlanan ve her defasında 1500 adet bastığımız İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi (İHAD) adıyla bilinen ilmi, hakemli, akademik bir yayınımız da mevcuttur. Evlenecek çiftlere ev eşyasının yanında evlilikleri için zaruri olan gelinlik ve takım elbiseleri de dahil olmak üzere mutfak eşyasından oturma ve yatak odası takımlarına kadar birinci sınıf eşya vermekteyiz.

Bunlar 110 kalemi bulmaktadır. Bazı özel durumlar da olabilmektedir. Mesela bazen şehirlerimizde o şehirden evlenenlere mahsus olmak üzere alyans ve küpelerini üstlenen iş adamları çıkmakta ki biz bu hayırseverlerimize "gönüllü kayınpederler” diyoruz. Ayrıca toplu düğünlerde bazı valiliklerimiz çiftlere beyaz eşyalarını da verebilmektedirler” ifadelerini kullandı.
Evlilik kurumunun hassas bir yapıya sahip olduğunu söyleyen Mustafa ÖZDEMİR; "Evlilik kurumu geleneklerimizde çok müstesna bir yere sahip. O yüzden evlenmek isteyenlere bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Öncelikle ve peşinen, gereksiz masraflar ve beklentiler yüzünden evliliklerini geciktirmemelerini salık veririm. Evlilik, hayata bereket ve değer katan bir olgudur. İkinci olarak evlilik, süreklilik ve kalıcılık esası üzerine kurulmalıdır. O sebeple temeller sağlam atılmalı ve evliliğin kuruluş aşaması sırf duyguların yönlendirdiği bir süreç olmamalı, büyüklerin de tecrübelerinden yararlanılmalıdır.
Evlenme sonrasında bir filozofun dediği gibi; "evlenenlerin haklarının yarıya indiği ama vazife ve sorumluluklarının iki katına çıktığı bir dönemin içine girildiği bilinmelidir.”Dolayısıyla evlilik fedakârlık üzerine kurulur ve sorumluluk bilinci ile yükselir. Ben merkezli, istişarenin rafa kaldırıldığı ve buyurgan tavrın yön verdiği, paylaşımın bulunmadığı, doyumsuzluğun, ayrıntılarda boğulmanın, gereksiz konulardaki titizliğin belirleyici olduğu evliliğin buyurgan tavır ilişkisiyle yürümeyeceği açıktır.
İnanç değerlerimizde ailenin mutlu ve kalıcılığını sağlayacak üç kavramın karı-koca arasında gözetilmesi istenir. Bunlar merhamet, meveddet ve sekinettir. Merhametin iki unsuru vardır. Birincisi incitmemeyi merkeze alan rikkat, diğeri de iyiliği esas alan ihsandır. İyilik de istenileni istenildiği zaman ve istenildiği kadar hatta fazlasıyla, en önemlisi gönülden vermek anlamına gelir.
Böyle bir ilişki içindeki her eylem bir ibadet karakteri taşır ve bundan meveddet doğar, meveddet ‘sevgide süreklilik ve karşılıksız oluş' demektir. Bundan da sekînet doğar ki bu da huzur demektir. Bu sebeple eve aynı kökten gelen mesken denilmiştir ki huzur yuvası demektir. Böyle bir ortamda aile içi ilişkiler sağlıklı yürür, ortaya çıkan uyuşmazlıklar aileyi çözecek noktaya gelmeden çözümlenir. İşin sırrı buradadır” ifadelerini kullandı.

"TÜRK-İSLAM VAKIF KÜLTÜRÜ NEDİR?”
Binlerce yıllık geçmişe sahip "Türk-İslam Vakıf Kültürü” ile ilgili konuşan Mustafa ÖZDEMİR; "Vakıf, Allah'ın verdiği nimetlerden başkalarını da yararlandırmayı ifade eden İslam'ın infak emrinin kurumsal kimliğidir. İnfak, medeniyetin kurucu ilkesidir, sahadaki en değerli örneği de vakıftır. Vakıf kültürünün hareket noktası can taşıyan varlığa hizmet sunarak Allah'ın rızasını kazanmaktır. Vakıf, Kur'ân-ı Kerîm'in hayırda yarışma emrinin ve Hz. Peygamber'in can taşıyan varlığa yapılan her türlü iyiliğin ibadet (sadaka) değeri taşıdığına dair hadisinin pratiğe yansımasıdır.
Vakıf malının dokunulmazlığa sahip oluşu hayırda sürekliliği ifade eder. Böylece vakfeden, amel defterinin açık kalacağı bir sadaka-i cariyeyi edinmiş olur. Bundan dolayı Müslümanlar özellikle hayrını vakıf üzerinden yapmaya özen göstermişlerdir. Bu durum hem vakıf kültürünün kökleşmesini hem de yaygınlaşmasını sağlamıştır. Vakıf ile ilgili eserlerde özellikle Osmanlı Devleti ile ilgili olarak bu husus şöyle ifade edilir: "Bir kişi vakıf bir evde doğar, vakıf bir beşikte uyur, vakıf mallarından yer ve içer, vakıf kitaplarından okur, bir vakıf mektebinde hocalık yapar, maaşını vakıf idaresinden alır ve öldüğü zaman vakıf bir tabuta konulup, vakıf bir mezarlığa gömülürdü” İşte bu ifade müslüman vakıf geleneğinde insanların ya da hayvanların ihtiyaç duyacağı bütün alanlarda yaygın şekilde vakıf hizmetlerine rastlanıldığını anlatır.
Bu yolla bir yandan ihtiyaçlar karşılanırken diğer taraftan insanlar ve hayvanlar incitilmemiş de olur. Vakfedilenin özel bir alana veya kesime tahsisi söz konusu değilse vakfedilen maldan yararlanmak için insan olmak yeterli görülmüş, ayırım yapılmamıştır. Vakıf, İslam ahlakının tanımında geçen "Allah'ın yarattıklarına şefkat” ilkesinin varlığa dokunuşudur. Bu sayede İslam toplumlarında müslüman - gayr-i müslim ayırımı olmaksızın bütün ihtiyaç sahipleri, dezavantajlı gruplar huzur içinde yaşamışlar, hayvanlar da aç ve susuz bırakılmamışlardır. Bu gelenek bugün de sürmektedir. Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı bunun binlerce örneğinden sadece birisidir” dedi.